İstihbarat Toplama ve Biriktirme süreci sadece teknolojik ve bilimsel yönetmelerle yapılmıyor, daha farklı simbiyotik süreçlerde (ruh ilmi,simya v.b) istihbarat elde etmede kullanılıyor,bu sebeple gen haritası ele geçirilmiş bir ülkenin insanları olarak,kendimizi,ailemizi ve sevdiklerimizi korumamız ve kollamamız gerekli;
Çok değer verdiğim ve özel eğitim aldığım bir büyüğümün "İstihbarata Karşı Koyma Teknikleri"nden izin verdiği kadarını paylaşacağım sizinle.
Gönül ister ki bu ciddi konu gerçekten ciddiye alınır ve her fert tarafından bire bir uygulanır,Benden yazması ve söylemesi geriye kala okuyanların bileceği konu,ister dalga geçin,ister gülün geçin,ister "zaten çatlaktı,iyice çatlatmış kafayı,çok okumuş sıyırmış iyice " gibi kelimelerle kendi kendinize kazdığınız çukuru dahada derinleştirin bu benim problemim değil,başınıza gelince,demişti ama deyip kafayı taşlara vuracak olan sizlersiniz ben değil.
" Bir yandan iktidarıyla muhalefetiyle, yandaşı ve karşıtı medyasıyla, akademisyenleriyle iktidar mücadelesi veriliyor. Tabiî ki kullanılan en önemli argüman bilgi. Ve bilgiyi elde etmek için kullanılan yöntem ve araçlar.
Dünya'da siyasi casusluk yanında teknoloji ve sanayi casusluğu da yeni teknolojilerle birlikte ileri düzeye geldi.
Bununla birlikte yabancı ülkelerin gizli servislerinin faaliyetlerini önlemek amacı ile Casusluk konusunda bilgilendiren istihbarata karşı koyma eğitimi de her alanda verilmeye başlandı.
Pasif Karşı Koyma:
Özellikle ortam dinlemesinin üzerinde duruluyor. Gerçek operasyonlarda çekilen görüntüler izlettiriliyor. Ve dinlemelerin nasıl yapıldığı anlatılıyor. Böcek adı verilen vericilerin yanı sıra; ortam dinlemesinde kullanılan diğer cihazlar tanıtılıyor. Cep telefonlarının basit bir programla vericiye dönüştüğü belirtilerek, telefondan yapılan ortam dinlemesini uygulamalı olarak gösteriliyor.
Uzmanlar bilgisayarlar konusunda ise, "Silinen tüm bilgilerin geri getirilmesi mümkündür. Buna en iyi örnek, 'Silmiştim' dediği günlüklerin geri çağrılmasıdır" örneğini verdi.
Sokaklar ajan dolu: İstihbaratçılar, masa başına terfi edince bilgi akışı zayıfladı. Halktan ihbar beklenme yolu tercih edilmeye başlandı. Gönüllüler ordusu ise her geçen gün artıyor.
Destek vermenin, kişiler ve kurumlar için bir onur ve görev olduğu anlayışı hakim olmaya başlayınca elaman temini konusunda sorun yaşanmıyor.
Ajan'ın özelliği; cesur, baskıya ve strese dayanıklı olması, tepkilerini kontrol edebilmesidir.
İstihbarat örgütlerinin zayıf ve üstün yönleri:
Üç zayıf noktası:
- İdari konularla ilgili teknik personel (mühendis, mimar ve tekniker) yetersizliği.
- ihtisaslaşmış personelin, idari görevlere atanmasıyla hasılanın alınamaması.
- emekli personelinin özlük haklarının, düşük seviyede olması.
Dört üstünlüğü:
- Personelin, özel yaşamlarından feragat ederek kendilerinden beklenen görevleri özverili ve sabırlı bir şekilde yerine getirmesi.
- Personelin, görevini yerine getirirken teknoloji desteğinden faydalanması, hızlı şekilde bilgi paylaşımını sağlaması.
- Personelinin, eğitim düzeyi oldukça yüksek, mevzuat bilgisi ve iş deneyimi çok olan kişilerden oluşması.
- Emeğe ve başarıya saygı duyulması ve personelin motive edilmesi.
Ajanlar cirit atıyor. Casus uyarısı yapılıyor:
Türkiye'de görevli yabancı ajanlar ve yerli işbirlikçileri muhalif olan herkesi fişliyor. Ajanlar; muhalif gazete, şirket, üniversite, gazeteci, akademisyen hakkında bilgi topluyor. Her kurum, her gazete, her şirket, İstihbarata Karşı Koyma Birimi kurmalı, yabancı servislerin Türkiye'ye karşı casusluk faaliyetlerini engellemek için harekete geçmeli, adı geçen ajanları deşifre etmelidir.
Elçi görünümlü ajanlar:
Resmi ziyaret adıyla önce vali ya da belediye başkanına göstermelik bir ziyaret düzenleniyor, ardından sözde sivil toplum kuruluşlarıyla temas ve ana uğrak yeri haline getiriyor. Ardından halkla yakın temas ve provokatör eylemlerin organize edilmesi geliyor.
Konsolos görünümlü ajanlar ve işbirlikçi siyasetçi, gazeteci, akademisyen, sivil toplum mensubu ajanlar iş başındadır!
ABD-İngiltere teknolojik bilgi destekli, Katar, Suudi Arabistan finans destekli yandaş işbirlikçi medya; yeni süreçle PKK terör örgütü gündemde olmakla birlikte ondan daha çok onun yerine devletin temel kurumlarını, vatanseverleri yok etmek, etkisizleştirme amacıyla kapsamlı bir terör örgütü operasyonu başlatmıştır.
Askerlere, aydınlara, gazetecilere yönelik örgüt yapılanması ile ilgili işbirlikçi medyaca kamuoyuna yansıtılan bilgiler belgeler; Türkiye'de yürütülen iktidar savaşının bir istihbarat savaşı halinde yürütüldüğünün çarpıcı örneklerini gösteriyor.
Kim kimden, nasıl ne şekilde bilgi edinir, belge elde eder ve bunu amaca uygun nasıl yansıtır ve kimi nasıl ne şekilde zan altında bırakılır? Bilinmesi gereken gerçeklik budur.
Türkiye'de yaşananlar, casuslar savaşının bir örneği değil mi? Kimin ne dediğine değil, kimlerle birlikte olduğuna dikkat et.
Yanıbaşınızda oturan tiplere bakın, TV Ekranlarında Siyasetçilere akademisyenlerin yüzlerine bakın, gazete köşelerindeki yazılarda, kirli düşünceleri niyetleri ve ihanetleri görebilirsiniz.
Önemli Not: Savaş her türlü taktik ve strateji alanıdır.
Seçmen Psikolojisi, Geri Tepme Etkisi
Saha dışı gördüğü her kişi ve gurubu hedef yapan sistemlerin uyguladıkları psikolojik tekniklerden bahsettiğimiz bu yazımızın konusunu teşkil eden “ters psikoloji” (paradoksal müdahale) yöntemi, halklarını “öcülerle” korkutmaya alışmış “süfyanilerin” son zamanlarda belki de en fazla başvurdukları teknik halini almış, normalde hiçbir şekilde meyletmeyeceği kişilere halkın topluca meyletmesinin kaynağını oluşturmuştur. Elbette ki bu sistemler bahsi geçen teknikleri çok daha “usta”ca uygulamakta ve halkların uyuşturulmuş zihinlerini, hipnozculara taş çıkaracak kadar mükemmel bir şekilde yönetmektedirler.
Bu tekniği uygulayacakları zihinlerin olgunlaşmasını, onları cehalet yağmuruna tabi tutarak engelleyen ve bu şekilde en iyi sonucu elde eden “sistemler”, hedeflerindeki halkı kendi ürünleri olan ve her an güncellenen popüler sorunlar ve sıkıntılara maruz bırakarak kendilerine müptela haline getirip düşünme kapasitelerini ellerinden almışlar, böylece basiretleri tamamen körelen bu halklar özellikle siyasi bilinç anlamında çocuklarla eş değer kalmaktan kurtulamamışlar ve bu tür psikolojik deneylerin adeta kobayı haline gelmişlerdir. Bu sayede yönettikleri halklara istediklerini yaptırabilen “sistemler”, hangi dönemde hangi teknik gerekiyorsa onu rahatça uygulayabilmişlerdir.
“Ters psikoloji” tekniğinin iyi uygulanabilmesi için önce halkların iyice nefret edeceği piyonlarını piyasaya süren “sistemler”, bu piyonlarla halkların bütün değerlerine saldırıda bulunmaya, onları aşağılamaya, onlara karşı olmadık zulümler işlemeye başlamış ve bu piyonlardan “illallah” eden halkların kurtuluş aramaya başladıkları dönemde, yeni uşaklarını devreye sokmuş ve bu uşaklarının “halkın” adamı görünmesi için çok fazla sıkılan halkın boynundaki ipi biraz gevşeterek planlarının ilk aşamasını başarıyla gerçekleştirmişlerdir.
Sistemlerin en önemli özellikleri de doğurganlıklarıdır; üzerine bastıkları insan katmanlarının muhtemel memnuniyetsizliklerine karşı önlem olarak sözde kendilerinin karşısında bir çok alternatif sistem oluşumu, siyasi parti, stk, vakıf ve düşünce kulüpleri oluşturur, kendi içlerinden doğurdukları medya ve algı merkezleri ile tanıtır, besler[CD1] ve alternatif fikir algısı ve karşı tarafların toplanma merkezi imgesini memnuniyetsizlerin, bilinçaltına işlerler, bu süreç kendini güncelleyerek devam eder, ne memnuniyetsizler biter, ne de memnuniyetsizleri kategorize edip kafesleme faaliyetleri…
Gördükleri ölümden dolayı sıtmaya sarıldıklarını zanneden halklar, aslında bünyelerine aşılanan kanser virüsünün yavaş yavaş vücutlarına yayıldığından habersiz olarak bu virüslere minnet duymaya, onları besleyip büyütmeye başlamışlardır. Kendilerinden olduğunu sandıkları bu virüse karşı hiçbir direnç göstermeyen halkların vücutlarının bağışıklık sistemi çökmüş, daha önce kabullenmedikleri her türlü ihaneti, hakareti, zulmü alkışlayacak kadar hastalanmışlardır.
Tam da bu aşamada bu halklara yakalandıkları hastalıktan kurtulmaları gerektiğini belirtenlerin, bahsi geçen halkların zihinlerine yönelik şuur aşılama girişimleri, kendileri gibi konuşan ve halkların nefret ettikleri kişilerin çabaları sonucu sekteye uğratılmıştır. Nefret ettirildikleri şahısların ve sistemin piyonlarının ağzından, “süfyani sistemlerin” mevcut iktidarları ile ilgili gerçeklerin bir kısmını duyan halklar hem bunlara inanmamış hem de bunların inadına o “usta” münafıklara daha çok bağlanmışlardır. Her konuşmalarında hakla batılı birbirine karıştırıp hakkı gizleyen, hakka ve halka düşman olan bu piyonlar, kendilerine verilen görevi öylesine başarmışlardır ki alenen halkın inancına, dünyasına, onuruna, şahsiyetine hakaret edip saldırıda bulunan iktidar sahipleri halkların gözünde daha fazla değer kazanmıştır.
İşin ilginç yanı cahil bırakıldıkları için özgür iradeye sahip olmayan halkın yakalandıkları bu ters psikoloji bataklığına, kendilerini “alim” diye vasıflandıranların en başta saplanmaları ve halklardan daha önce sistemin “saflaştırma” operasyonuna “saf”ça kanarak sisteme dört elle sarılmalarıdır. Ya bilinçli olarak ya da siyasi bilinçleri halktan daha beter seviyede olduğu için, “sistemlerin” oyununa gelip, birilerinin “destekleme!” dediklerini onların inadına destekleyen, “bunlar bizi dinlemiş, o zaman öbürlerinin kuyruğuna sıkıca yapışalım” mantığıyla siyaseten yerlerde sürünen bu tipler, ilmin sadece zihinde kalıp pratiğe yansımamasının ve inancın kalple ilgili olduğunu düşünüp devletin sisteminin inanca aykırı olmasının önemsenmemesinin bizleri düşüreceği basiretsizlik girdabında boğulmanın ve dünya ve ahireti berbat etmenin müşahhaslaşmış örneğidirler.
Akl-ı Selim olmayı bu ortamda başarabilen kişilerin zihinlerini “süfyani sistemlerin” propagandalarından, uyuşturucu yüklü eğitimlerinden ve sistemlerinden azade kıldıkları ölçüde bu sistemlerin bahsi geçen psikolojik tekniklerinden ve türlü dezenformasyonlarından kurtularak özgürleşecek bir basiret kazanabilirler. Bu basiretle ulaştıkları hakka sarılan mektebin takipçileri, işte o zaman içinde yaşadıkları toplumlara örnek teşkil edebilir ve onların hakka yönelmelerinde pay sahibi olabilirler.
Hakkı tanıyanın haklıyı tanıyacağı gerçeği ile bu toplumlarda hakka ulaşanların sayısının artması, tüm yeryüzünde hakkın temsilcisi olan İslam İnkılabının mesajının da tanınmasını ve İnkılabın idaresindeki “haklıların”, bütün mazlumların kurtuluşuna vesile olan çağrılarını duymasını sağlayacaktır.
Bütün tarihi hakikatler göstermektedir ki hak batıl mücadelesinde uzlaşıya yer yoktur. Hak hiçbir dönem batılla bir arada olmamış ve batılı kabullenmemiştir. Zira “hak geldiğinde batıl yok olmalıdır”(İsra 81) aksi halde gelen hak değildir. O halde hakkı arzulayan bizlerin batılı bir an olsun meşru görmememiz, varlığına bir an olsun tahammül etmememiz gerekmektedir. Çünkü İmam Hamaney’in dediği gibi bizim mücadelemiz salt bir siyasi mücadele değil bir varoluş mücadelesidir. Biz var isek “süfyani sistemler” ve batıl yok olmalıdır. Bunun başka bir ihtimali yoktur. Mücadelemizin temelini bu ilke oluşturmalıdır. Bunun dışında bizlere sunulan her yol batıldır ve maslahat adına bu batılı dayatanlar kendi dünyalıklarını ve rahatlarını tehlikeye atmaktan korkup, ilimlerini az bir pahaya satanlardır. Unutulmamalı ki batıla az da olsa tanınacak her süre onun sitemizde sürekli vurguladığımız türlü oyunlarla ömrünü uzatma ve sistemini sağlamlaştırma çabalarına hizmet olacaktır.
Son olarak şunu söyleyelim ki ters psikoloji özellikle intihara meyilli olanlara uygulanmamalıdır. İntihara meyilli olana “hadi intihar et” demenin bizatihi kendisi ters tepebilir ve onun intiharına neden olabilir. Ama artık çıkacak yol bulamayan halkımıza yönelik bu tür bir ters tepki bizlerin umududur. Her daim birbirlerini kötüleyip halkı birbirlerinin kucağına iten “süfyani sistemlerin” uşaklarının tümüne birden halkımızın isyan edeceği zaman yaklaşmış ve süfyaniler ellerindeki oyunları tüketmeye başlamıştır. Canından başka kaybedecek bir şeyi kalmayan halkımızın, süfyanilere “hepinizin canı cehenneme” diyeceği günleri görmek dileğimizdir.
Seçmen Psikolojisi, Geri Tepme Etkisi -2
Tarihi akışa bakıldığı zaman görülecektir ki,insanın dünya görüşü bir iç hesaplaşma sonucu değişebilir. Ya da dışsal manipülatif yöntemlerden etkilenebilir.
Davranışlarını duygusal temellere dayandıran 3.lig dünya ülkeleri ve toplumlar üzerinde sıklıkla yapılan deneysel bir çalışmalarda, siyasi inancın nesnel gerçekler karşısında dirençli olduğunu ve kolayca değişmediği hep öne sürülmüştür,lâkin bu çalışmalar yeniden şekillenen Dünya ve üzerinde bulunan sömürülerek geri bıraktırılmış toplumlar için geçerli değil,üzerine giydirilen deli gömleklerini yırtarak atan bu toplumlar, dirençli olmanın ötesinde, kişi siyasi görüşüyle çelişen olgularla yüzleştiğinde kendi inancına daha sıkı sarılıyor. Buna "geri tepme etkisi" deniyor. (Yani bu tür durumlar ülkemize özgü değilmiş!)
Yüzlerce yıldır geleceğin ihtiyaçlarından bi haber bırakılan ve korku basınçlı köhnemiş bir paradigmaya hapsedilen insan toplumluluklarında geri tepme etkisi niye var? İnsanlar siyasi düşüncelerini değiştirmek konusunda niçin bu kadar dirençli? Karşımızdakiyle tartışırken nasıl bir yol izlemeli? Bunların hepsi, içinden geçmekte olduğumuz referandum sürecinde önemli yeri olan sorular.
Zihnin doğası gereği, görüşlerimiz tekil olarak değil, birbirleriyle bağlı bir "inançlar ağı" içinde var olurlar. Siyasi inançlar, genel olarak bir dünya görüşünü ortaya çıkartan bir bütünün parçaları. Herhangi bir kişinin tek bir inancını, diğer inançlarına dokunmadan değiştirmek neredeyse imkânsız. Ama bütün bir inançlar ağını ters yüz etmek de çok zor.
Öte yandan, nesnel bulgular karşısında yanlış inancımıza daha sıkı sarılmanın ve giderek gerçeğin duvarına toslamanın da bir bedeli var. Yine 2010'da, bu kez Political Psychology dergisinde yayımlanan diğer bir deneysel çalışma, en dirençli inançların bile yeterince veriyle yüzleştiklerinde bilişsel bir “devrilme noktası”na ulaşacağını iddia ediyor.
"Tipping Point" denilen bu devrilme noktası, insan yanlış inançlarını savunmayı duygusal olarak sürdüremez hale geldiğinde ortaya çıkıyor.
Malcolm Gladwell'in kitabı Tipping Point -Türkçe’ye Kıvılcım Anı diye çevrilmiş-, küçük şeylerin birikerek sonunda büyük farklar yarattığını gösteren ilginç örneklerle dolu.
Burada söz ettiğimiz "tipping point" bireysel seçmen psikolojisinde bilişsel olarak varolan bir olgu. Fakat benzer bir şekilde toplumsal bir devrilme noktasından da söz edilebilir. Örneğin bu günlerde Romanya'da iktidarın yolsuzluğa kanat germesine karşı sokaklara taşmış olan protestolar, toplumsal bir"devrilme noktası"nı işaret ediyor.
Seçmen psikolojisi ve karar mekanizmalarını yönlendiren faktörlere geri dönelim. Bu tartışmaya haftaya farklı bir açıdan yaklaşacağız. Günümüzde en etkili seçim kampanyalarının artık demografi değil, veri madenciliği yöntemiyle yapılan"psikometri" temelli kampanyalar olduğu görülüyor.